Selçuk ASLAN
this site the web

Spirit of the Nature








Sonunda haftanın sonu gelir ve bize ait olan bir hafta sonu başlar. Çok hastayım kendimi yola atıp atmama konusunda kararsızdım. Yine de aşk beni iten güç oldu. Hazırlanmam neredeyse 2 saat sürdü. Yola çıkınca kararlılık kaplıyor içimi bisiklet arıza çıkarsa bile onuda omuzlanıp gitmek istiyorum. Zorlanmadan sabit tempo ile Evrencik köyüne varıyorum. Köy çıkışı köyün bütün köpekleri peşime takılıyor. Havlayıp peşimden koşuyorlar :) Amaçları korkutmak belki bölgelerini korumak. Birine bakıyorum. Bir yandan havlayıp bir yandan kuyruğunu sallamaya başlıyor. İşte içten gelen bir duygu. Şartlanmışın dışında tamamen içsel. Hava karardı. Yol bir kaybolup bir görünüyor. Sergen e vardım. Meydanda çeşmenin başında sularımı tazeleyip haritama göz gezdiriyorum. Bundan sonra ormana giriyorum. Işık bulma şansım olmadığın iyice kafama kazıyorum bilgileri. Üç köprü diyorum içimden sürekli. Sonrası belirlediğim çifte kaynaklar kamp yerine ulaşacağım. Sergen çıkışında bir sokak lambasının altında çocuklar oturmuş henüz ilkokula yeni başlamışlar sanki. Taze ve katıksız. Arkamdan koşuyorlar. Ne olur oraya gitme orası çok karanlık domuzlar var, köpekler var, kurtlar var. Gitme. Karanlıktır oralar. Onları rahatlatıcak bir bakış atıyorum kendimden emin. Sonra denilen karanlığa dalıyorum. Ormanın içi karanlık iken helede ışık yoksa yolu denk getirmek çok zor bir iki yoldan çıkıyorum. Yalnızlık, karanlık ve çaresizlik. Birden ay çıkıyor. Kızıla bürünmüş. Sanki yakınımdan doğmuş gibi. Çok yakın hissediyorum kendimi. Elimle uzanıcakmışım gibi. Yolumu ve ruhumu aydınlatan ay çare oluyor. Çeşme görüyorum yol kenarında. Başında tarlasını domuzlara karşı korumaya çalışan köylü. Az sohbet ediyorum. Sonra yalnızlığa devam. Ay arkamda bu sefer. Gölgem önüme vuruyor. Geçtiğim köprüleri sayıyorum. Keskin virajlı bir yere geliyorum nerdeyse uçurumdan uçacaktım. Kendimi atıyorum yere şimdilik yırttık. 3. köprüyü geçmiş olmama rağmen gözükmüyor bir şeyler. Burnuma önceden yakılmış bir ateşin kokusu geliyor. o yöne gidiyorum. Tahmin ettiğim gibi kamp yerime varıyorum. Saat 00.30. Çay için çaydanlığımı koyuyorum ateşe.Çadırımı kurup keyif dalıyorum yanımda Tom Robbins ve Amanda. Telefon çekmeyen bir yerde yolculuk ve kamp. Özgürlüğünü geri veriyor insana. Doğa özel bir şeyler paylaşıyor benimle. Orada olup anlamak lazım. Gecenin karanlığına bakmak. Ağaçların arasından sonsuzluğa uzanan bir yol keşfetmek. Parlayan yıldızlar gökyüzü ay orda sanki hepsi size aitmiş gibi. Yitip giden zaman dinginlik. Daha fazla kendimi hissetmek. Varlığımı ruhumu hissetmek. Ateşin uçuşan kıvılcımları ile dalınan hayaller. Hafif esinti ile kıpırdanan dumanın dansı. Hışırdamaya başlayan yapraklar. Yanıma getiriyor özlemleri. Bedeni unutup salıyorsunuz kendinizi burada akmakta olan ana. Sonra bende oluyorum. Burası. Yudumluyorum biraz çay, kahve. Biraz okuyorum Amanda sabırsız. Kendimden geçmişim. Sabah ötüşmeye başlayan kuşların sesi ile uyanıyorum. Çadırımın kapısından görünenler. Yaşamın en güzel kesitlerinden. Bir parça ama her yere uzanan bir kapı. Güzelliklere ve ona. Kahvaltı için kamp ocağıma yumurta koyuyorum. Ufak bir keşif yürüyüşü ve kahvaltının ardından toparlanıp yükleniyorum. Yol bu gün uzun yalnız ıssız. Yeşillerin arasından kanatlarını salmış bir şahin geçiyor yanımdan. Bakışlarını üzerime çevirip benden bir yanıt bekliyor. Cevabını bilmediğim bir soru sordu bana. Galiba onlarda farkında. Sürekli rampa çıkıyorum. Etrafın güzelliği daha fazla güç veriyor. Sonra su eşlik etmeye başlıyor. Zaman zaman yolumu kesen devrilmiş ağaçlar. Yol kenarından kaçışıp duran kertenkeleler. Uzunca gidiyorum. Sonunda zirvedeyim. İnişle havalanıyor pelerinim. Rüzgar okşuyor bedenimi. Beni kendine davet ediyor. Hazlı bir sevişmenin başlangıcına. Sivriler köyüne varıyorum. Yaşam kısada olsa uzaklaştırıyor beni. Oyalanmadan geçiyorum. Köyün çocuklarına süperman selamı veriyorum. Karşılık aldığımda oluyor. İniş. Hız. Rüzgar. Burnuma çalınan kokular. Şevkatli bir duygu çalınıyor içime. Bir dere çıkıyor aşmam gereken. Bir çobana rastlıyorum. Bir fotoğraf çektirmek istiyorum sudan geçerken. Yarım saat uğraşmamıza rağmen başarısız bir çaba olarak kalıyor. Yoluma devam ediyorum. Denize varıyorum orman bitiyor. İlk gördüğüm an. Ruhum bedenime çağrılıyor. Ona gidiyorum. Zorla geçiyorum kumulu. Göl denizle birleşmiş sırtlanıyorum. Etrafta güneşlenen insanlar. Manasız bakışlar. Burda bitiyor gizem. Büyü. Babamın yanına varıyorum. Karnımı doyurcak bir şeyler yiyip. Atıyorum kendimi kumsala. Suyla buluşturuyorum bedenimi. Sakin huzurlu. Bir sevgilinin bedenimi okşayışı gibi. Sıcak kuma bırakıyorum. Biraz müzik ve yeniden Amanda. Yine uzaklaşıyorum insanlardan. Gidebildiğim kadar gidip. Ormanla denizin kıyısında bir yerde. Başlıyorum meditasyona. Ufak dans ritüeli. Güneşin batışa yaklaşması. Medeniyete doğru gidiyorum yineden. Kızıl, sarı yeleli afriganlara rastlıyorum. Nalbantla tanışıp. Sohbete giriyorum. 6 aylık bir tanesi sevimlimi sevimli. Atlar hakkında bilgilenip. Yine yemek ihtiyaçlar. Tutunamıyorum. Bisikletime atlayıp uçurumun kenarına fenere doğru pedallıyorum. Hava kararmış ve fener ışığını saçıyor. Etrafına. Yol gösteriyor. Ruhu kaybolmuşlara. Uzakta gördüğüm gemilerin ışıkları. Uzaklarda neler olup bitiyor. Neresindeyiz. Yaşamın. Uçurumdan bakarken dalıp gidiyorum yine. Ormandan dönüyorum bu sefer. Zifiri karanlık bir yerlerden. Ay çıkmış deniz kenarı yakamoz. Biraz Amanda ve kahve. Babamın yanına varıp biraz sohbet ediyorum. Deniz kıyısında alevlenmye başlamış ateşi farkediyorum. İki odun kapıp başlamış bir eğlencenin içine dalıyorum. Farklı yerlerden gelmiş insanlar ve hikayeler. Kıyıda yakamoz ateşin dumanına karışan şarkılar hikayeler. Bunca şeyden sonra sırtımı yatağa atınca. Sabaha uyanıyorum. Düşünceler olmadan dolu günün ardına. * Amanda ( Tom Robbins in kitabındaki çingene ruhlu kadın karakter)

kahve yudumu azcık şiir

Gece odamın içine aldım seni
Biraz kahveye kattım
Biraz müziğe
Biraz içime

Geçmiş sevmişlerime gittim. Özlemişim şiiri ilk Osman OLMUŞ geldi aklıma.

Hakikat bu adam olmuş.

yazayım dedim size de ...

buz gibiydi ateş: eylül nezlesi
yalnızlığın cılkını çıkaran kaldırımlar
fısıldaşıyor/gevezelik: laf ezmesi
ve ben seni üşüyorum
yürüyorum/adımlarım sararmış yaprak izi
bilirsin ben hiç kendimi üşüyemem
kestane kabuğunda bir aşk ısıtır ikimizi
inan buz gibi ateş: eylül nezlesi
kaybettikçe kazandığım bir oyun bu
okumayı bıktığım insanların frijit sonu
bir başkasında davetkâr bir başlangıç
hiç geçmediğim sokak başlarında bir kırlangıç
seni ötüyor bana -duyuyorum-
ama dizelerim sağır
adımlarım kaldırımlarda/yürüyorum ağır ağır
ardımda mehdi: teneke trampet çalıyor
suskunluk geceye çoğalıyor
ve ben: tüm adreslere seni soruyorum
kimseler yok -dikkat köpek var-
sokak kapıları ardına kadar açık
bu şehre ağustos’undan tutsak olmuşum
sanki sokaklara kelepçeli bir kaçık
parke insanları maskelerini bırakıp kaçmış
dram oynuyorlar bulvarlara dökülen suratlarla
çürük domateslere bulanıyorlar
(yaşam: perdesiz bir zina)
ÇIKAMIYORLAR; girdikçe derinleşen bir vagina
ben; deniz diyorum parola deniz
uzak/çok uzak ve unut diyorlar
ölüm diyorum parola ölüm
yakın/çok yakın ve umut diyorlar
gülüyorum; dünyaya tutsaklık başka –şair–
yaşama tutsaklık aşka dair
acıyorum tanrılara
bana tutsaklık tırışka vesair…
demem; mefistofeles bile üşüdü bu ateşten
inan buz gibiydi ateş: eylül nezlesi
yürüyorum/adımlarım sararmış yaprak izi
dev bir kestane kabuğu saklar ikimizi
biliyorum soracaksın ama söylemem
kestane kabuğu aşkımız da bu ateşin gizi


kestane yazı’88/odtü
Osman Olmuş

bana yetmedi bir kaç daha okudum. ama bir tane daha paylaşıyorum size gerisi de siz de ...

Sevişmenin Aşka Karıştığı Yer

¾delikanlılıktır; delikanlılıksa hepimizden öte¾

sıra bende: bu hayatın canını çıkaracağım
desem inanmazsın. inanamazsın. ama öyle işte!
bu hayatın canını çıkaracağım: öldüre öldüre!
keyfini süreceğim. bir hayattan kaç keyif çıkarsa
daha fazlasını çıkaracağım. çıkarırım. biliyorsun
sıra bende! hepinizin canına okuyacağım
sen hariç! sen hepimizdin zaten. değil mi?
değilsen sözcüklere bulaş! ya da sokağa karış
hayata gir! hayat nasılsa ayıklar seni ilk
bilirsin! sen aslında safrasın! sahi hepimizsin
bizi bizden başka kim bilir ki! en içimizdeki
çocuk! akl-ı baliğ olur. basbayağı: bülug!
varacağı yere herkesten önce kendi gelir
gelebilir. delikanlılıkta olur böyle şeyler
gelsin! gelmeleri severim. sevdim hep! serseriliği
ser edindim kendime. sır sakladım bir ömür: keyfî!
mecralarda seni aradım. sense benden başka herkesi
mecnun bildin. üstelik kendini leyla! ah! fuzulî!
'gamum pinhan dutardum ben didiler yare kıl ruşen'
kim dinler! dinlemedim ki hiç! dinmedim üstelik
ilkyaz yağmurlarıydım. vurdum şakaklarının ortasına
ortalık yerde: şırrak! kendikendimin kırbacıydım
kendimden başka herkesteydim. su yeni yürümüştü kamışa
bilirsin aklım ilk kez emanete alınmıştı: delikanlıydım
delikanlılıkta olur böyle şeyler: sana geldim ilk
sense dünyanın bütün kadınlarıydın: güzel ve çirkin!
ayırt etmeden sevmeyi bildim: orospular dahil!
kadınlara dokunmayı bildim. dokunduğum yerden baki!
'came-hab ol afeti aldıkça tenha koynuna'
kaldım hep delikanlılıkta. o en geniş yataklarda
sarılarak uyanmayı öğrendim. uyumayı değil! -alooo!
kime diyorum. kaç kişisiniz orda? bile bile tenha
kalmayı bildim kalabalıklarımda. kalabalığa karışmadım
dünyanın bütün kadınları bir yatakta: gudubet ve afet!
olabilir, delikanlılıkta. keyfini sürersen bu hayatın
safrası sana kalır. canını çıkarmaksa herkese!
bildik bir hayat: kime ne uksuverebilir ki? kim ki?
varacağı yere herkesten önce varır: delikanlıdır
- delikanlıydım -
ayırt etmeden sevmeyi bildim: orospular dahil!
Osman Olmuş

seviyorum bu adamı kim bilmem epey bir şiirini okudum.
şimdi özgürleşmece. kahve yudumuna devam. müziğe karşı uzanıp geceye bırakayım kendimi. sevgiye kupa kaldırıyorum. sonunda kahve ile sevişiyor dudaklarım tortusuz saf duru damıtılmış şehrin kıyısından bir ormanın gölgesinden gelip buluyor dudaklarımı.

Dünya Gençlik Gemisi'ne davet!


Japon Hükümeti, gençler arasında dostluk ve karşılıklı anlayışın geliştirilmesine katkıda bulunmak amacıyla, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 12 ülkeyi 18 Ocak – 05 Mart 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan “24. Dünya Gençlik Gemisi” programına davet etmektedir.

Çalışma dili Japonca ve İngilizce olan programa ülkemizden biri ulusal lider olmak üzere toplam 11 kişi davet edilmiştir. Türkiye – Japonya arası gidiş – dönüş uçak bileti, konaklama, Japonya’da ve gemi yolculuğu sırasındaki yemek ve ulaşım için giderler Japon Hükümeti tarafından karşılanacaktır. Program sırasında gerek duyulması halinde, tıbbi tedavi ve hastaneye yatış giderleri ve diğer giderler katılımcılara aittir. Bu yüzden tüm katılımcıların seyahat ve kaza sigortası yaptırması zorunludur. Giriş vizesi giderleri de katılımcılara aittir.

Uygunsuz davranışta bulunanlar, çeşitli nedenlerden dolayı programdan çekilmek isteyenler, kaçınılmaz nedenlerden dolayı ülkeleri tarafından programdan çekilenler ülkelerine geri dönüş giderlerini kendileri karşılamak zorundadır.

Katılımcılarda aranan koşullar:

Tüm program süresine katılabilmek (18 Ocak – 05 Mart 2012),
Programdan önce yapılacak olan ön hazırlık toplantılarına katılabilmek.
Bedenen ve zihnen uzun süreli bir yolculuğu, özellikle de gemi yolculuğunu kaldırabilecek durumda olmak,
18 – 30 yaş arasında olmak (1 Nisan 2011 itibari ile),
Gençlik etkinlikleri ve kuruluşlarında aktif katılımcı olmak,
İngilizce’yi iyi düzeyde anlayıp konuşabilmek,
Program süresince grupla uyum içinde hareket etmenin önemi ve gereğinin bilincinde olmak,
Türk kültürü ve toplumunu iyi tanımak, birikimiyle araştırma ve tartışmalara aktif olarak katılabilecek düzeyde olmak,
Japonya’ya ilgi duymak,
Daha önce Japonya Cabinet Office tarafından yürütülmüş olan bir programa katılmamış olmak

Seçim sırasında kız – erkek dengesine dikkat edilecek olup seçilecek olanlardan en az 5 kişi Japon dili üzerine eğitim almış/çalışmış kişilerden olacaktır. Programa katılmaya hak kazananlar, program öncesinde tarihleri sonradan belirlenmek üzere Ankara’da bir hazırlık toplantısına katılacaklardır.

Başvuruların 15 Temmuz 2011 Cuma günü mesai saati bitimine kadar fotoğraflı bir şekilde Aşağıdaki başvuru formunun eksiksiz doldurulup Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Gençlik Hizmetleri Dairesi Başkanlığına iletilmesi gerekmektedir. (Adres: Süleyman Sırrı Sokak No:3 Kat:5 06441 Yenişehir-Ankara – www.ghdb.gov.tr, e.posta: uluslararasi@ghdb.gov.tr )

Adayların aşağıdaki konuları içeren bir sayfalık bir yazıyı başvuruları ile birlikte göndermeleri gerekmektedir:
- Kültürlerarası öğrenmeye ilişkin deneyimi
- Takım çalışması konusundaki yeterliliği
- Japon kültürüne olan ilgisi
- Türk gençliğini temsiliyeti

Son başvuru tarihi: 15 Temmuz 2011

Başvuru Formu

Gitmek

Kendimi zorlanarak ta olsa dışarı attım. Tam üzerimde bulutlar kararmaya başlamış. Sanki bu gece erken bastıracak gibi. 4-5 km sonra ilk köyü aşıp ormana dalıyorum. Çok güzel bir dereye yatağı buluyorum. Onu izliyorum bir süre sonra yol bitiyor. Bisikletimi omuzluyorum. Durmaya niyetim yok. Hiç bir şeye aldırmadan. Koşmaya başladım. Çalılar ve otlar artık boyumu aşmaya başladı dere yatağından sonra birden yol bitti. Gökyüzü başladı. Ama ben gitmek istiyorum. Haykırmaya başladım. Yol bitti gökyüzü başladı. Altımda beyaz çiçekler. Yol bitti ama ben gitmek istiyorum. Sırtımda bisikletim zirveye doğru tırmanmaya başladım. Bacaklarım çizik içinde bir kaç tanede daha önce görmediğim büyüklükte ve cinste bir kaç kene, bir kaç morluk. Keneleri çıkarıp koşmaya başlıyorum tekrar. Zirveye doğru. Daha fazla haykırıyorum. Yol bitti ama ben gitmek istiyorum. Her şeye kızan bir çocuk ağlaması. Yol bitti ama ben gitmek istiyorum. İçimde acılar. Gitmek istediğim ama gidemediğim yapmak istediğim ama yapamadığım. Birden gerçek hayata dönüyorum düşün içinden. Yol yine yok. Hırçınım. Ağaç çalı, ot ne varsa hepsinin üzerine sürüyorum. Bazen yıkıp geçiyorum. Yine çığlıklar. Bir kışlanın yanından geçerken bir canavar takılıyor peşime. Çok hızlıyım. Umursamıyorum. Altımda bulutlar. Çoğu kez yerden kesiliyorum taşlar yüzünden. Köy meydanına varıyorum. Sınırlanmamış akan bir çeşmede yıkanıyorum. Köy kahvecisinden bir çay istiyorum. Kitabımı açıyorum. Dur bir mola ver. Çay bir iki derken büyük bardak istiyorum hızla tüketiyorum cümleleri. Her biri farklı bir şey canlandırıyor kafamda. Deliliğim azıyor. Etrafta insanlar var. Onları ürkütmemek için tekrar pedallamaya başlıyorum. Hedefim atlar. Bir at çiftliğine gidiyorum. Özgür bir kaç at. Hepsi gebeymiş binilmiyormuş. Ocakta doğuracaklar. Atlar 11 ay taşıyormuş bebeklerini. Gerekli bilgileri alıyorum onlara göz kulak olan çiftçiden. Gecenin içine dalıp odamın yolunu tutuyorum. Tek tesellim kitabıma biraz daha dalmak. Bu dünyadan gitmek. Gitmek istiyorum ama yol bitiyor. Gök yüzü başlıyor. Sanki uzansam aya dokunabileceğim. Aya doğru gidiyorum. Gitmeliyim.
Çıkmalı bazen hayattan gitmeli ruhu özgür kılmalı. Hele bahar kokuları sarmışken her yeri tam zamanı gitmeli.
Selçuk ASLAN

Leshler



Yine bir dünya günü sonrası kendimi aradan sıyırıp yollara düşüyorum. Bir süre yoldan gidiyorum. Yollar hep bir yere varır ve mutlaka daha önce birileride o yolu kullanmıştır. Bir süre sonra sıkılıp direksiyonu kırıyorum. 100 metre ilerleyebildim yol olmadan. Çamur, bataklıklar, sazlıklar. Bir süre sonra sırtımda bisiklet değişiyoruz pozisyonları. Sazlar ve otlardan önümü göremiyorum bir ara. Hemen zorluklara göğüs vermenin verdiği haz sarıyor bedenimi. 1 km bu şekilde gittim. Sol kolum artık bisikleti taşıyamaz duruma gelmişti. Neyse ki bir yola denk geldim yine. Bu sefer Kıyıköye doğru gitmeye karar verdim. Hava artık kararmaya başlamıştı. Yolun kenarındaki kayalıklara dayanamayıp tekrar araziye daldım. Etramı kısa sürede köpekler sardı. Aldırış etmeden zirveye kadar gittim. Kayalıkları görünce dayanamayıp bisikleti bir kenara attım. Bundan rahatsız olan doğan yuvasında fırlayı verdi. Beni istemiyordu burada. Etrafımda uçup durdu. Daha yukarılara gidip uzaklaştım oda tekrar yuvasına döndü. Zirve muhteşemdi. Her yer ayaklarımın altında. Güç veriyor. Özgürleştiriyor. Ruhum serbest kaldı. Çığlıklarım karıştı doğaya. Haykırdım paylaştım. Tanrılaştım. İnişle bedenimi bu sefer rüzgar sardı. Benden bir parça benden önde ilerliyor. Bir kaç canavar kesiyor yolumu. İçlerinden biri baya esaslı canavar. Onlara dişlerimi gösterip yola devam ediyorum. Ufak tatlı bir eğim bir yerden geçiyorum. Tanıdık bir esinti koku. Ruhuma dokunuyor. Var gücümle basıyorum pedala. Şehiri hızla arkamda bırakıyorum. Karanlık sarıyor etrafımı. Çok geçmeden sinekler kötü kokular. Farkına varıyorum leshler. Her yerdeler. Zihnime daldılar. Nedir bu. Ömürlük bir cihan. Saçma sapan sahip olma duygusu daha çok ve daha çok. HEP DAHA FAZLASINI İSTE SAHİP OL. Ömür boyunca saçmalıklar için çabala dur. Bir dakikalığına durup ne yaptığını düşünen insan sayısı az. Zihnim duruyor. Yolları sorguluyorum. Tek bir kez yaşanır o an. O anı yaşıyorum zevklerle, Keyifle, hazla, çoşkuyla, paylaşarak, anı biriktirerek. Sevin sevişin öpün öpülün okşayın okşanın sarılın kucaklaşın koşun durmayın yaşayın o anı.
Ve gece bir iki kere yoldan çıkartır bizi. Son eğimle de uykuya teslim ediyorum kendimi.
Selçuk ASLAN
Bazen herşey bizizdir.

Sek Süt


İş çıkışı bisikletime atlayıp Vize ye doğru pedallıyorum. Vize kalesine varıp güneşin batışını seyrediyorum. Hava kararmasına yakın Evrencik teki kaldığım misafirhaneye vardım. Gece bisiklete binmenin keyfine varıyorum. Hava şartları kaslarımı hiç yormuyor. Bedenim alıştı geceye. Soğuğa, rüzgara, karanlıkta da iyi görmeye başladım. Bazen orman yollarına dalıp kayboluyorum. Bedenim kendini yeni şartlara hazırladı. Bir tek düşüncüleri heyecanı mutluluğu paylaşıcak birileri olmaması kötü geceleri. Ormanda dostum yok. Onu arıyorum. Odama dönüp iki satır karaladım.

Sek Süt

Rüzgar kayıp hissedemiyorum
Yinede hafiften sallanıyor ışık
Süt paketinden bana bakıyor

Hala bedenim orada
Gelip uzanmıyor

Rüzgar kayıp hissedemiyorum
Son gördüğüm tepenin kıyısında
Beyaz çiçekler, taştan yatık bir kapı

Şimdi en tepedeyim
Kaybolurken güneş
Yalnız kurt misali uluyasım var

Koşup ısıtıyorum bedenimi
Yok kimse
ince bir dalın kenarında ki kuştan başka

Rüzgar kayıp hissedemiyorum
Kim hükmediyor
Nerede

Tepeden salınıp karanlıklara vardım
Şimdi süt paketinden bana bakıyor
Ve sallanıyor ışık

Karalamadan uykuya dalamadım. Birazda Blackmore's Night yardımcı oluyor. Yoksa bu günler uyumak zor yalnızken.

Hayalimdeki Yolculuk Yarışması


Siz de Evliya Çelebi'nin gezgin ruhunu taşıyorsanız "Hayalimdeki Yolculuk" yarışmasına katılın ve hayalinizdeki Avrupa seyahati gerçek olsun! Yarışma sonunda kazanan 24 Çağdaş Evliya Çelebi, 7 ile 10 gün arasında en az üç Avrupa ülkesini gezme imkanına sahip olacak.

Hayalimdeki Yolculuk Yarışması Nedir?

Tıpkı yüzyıllar öncesinin ruhunu geleceğe aktaran Evliya Çelebi ve diğer gezginler gibi, içinde gizlediğin gezgin ruhu keşfetmek, yeni yerler görmek, yeni insanlar ve yeni kültürlerle tanışmak için sabırsızlandığından eminiz.

Hayalimdeki Yolculuk Yarışması ile sana bugüne kadar hayalini kurduğun seyahatleri dile getirme ve paylaşma fırsatını sunuyoruz. Dilersen kendine bir kullanıcı profili oluşturarak hayalindeki yolculukları tasarlayabilir bizlerle paylaşarak yarışmaya katılabilir ve yarışmada ödül kazananlardan birisi sen olabilirsin. Nasıl mı? Yazı, fotoğraf ya da kısa film-videolar ile hayalindeki yolculuğun hikâyesini anlatarak! Hikâyen jüri ve site katılımcılarından yeterli puan alırsa hayalleri süsleyen gerçek bir yolculuğa çıkma şansını yakalayacaksın…

Yapman gereken şey, hayalindeki Avrupa seyahatini kültürel unsurlarla birlikte ilgi çekici, yaratıcı bir şekilde anlatmak ve kültürlerarası diyaloğa katkı sunmaya çalışmak olmalı. “Hayalimdeki Yolculuk Web Sitesi” sana hayallerinin kapılarını açıyor. Hikâyeni anlatmaya hemen başla. Unutma tek sınırın hayal gücün!

Ödül Ne Olacak?

Yarışma sonunda kazanan 24 Çağdaş Evliya Çelebi, 7 ila 10 gün arasında en az üç Avrupa ülkesini gezme imkânına sahip olacak. Kazananların seyahate ilişkin tüm masrafları; ulaşım, konaklama, iaşe, seyahat ve sağlık sigortaları, vize masrafları karşılanacaktır. Ayrıca kazananlara özel bir eğitim verilerek seyahat izlenimlerini Hayalimdeki Yolculuk web sitesindeki blog üzerinden paylaşmaları istenecektir. Yarışmada başarılı ve özgün görülen bazı çalışmalara ve web sitesinde etkin olan üyelere de sürpriz ödüller verilebilecektir.


Yarışmaya Nasıl Katılabilirim?
Genç bir gezgin olarak yarışmaya; hayalindeki seyahati anlatan yazı, fotoğraf ya da amatör videolarla (kısa film) katılmalısın...

Yarışmaya TC vatandaşı olan ve Türkiye'de ikamet eden 18-30 yaş arası herkes katılabilir.

Yarışmaya Katılma Koşulları:

Yarışmaya en fazla üç eserle katılabilirsin.
Oluşturduğun içeriklerin özgün olmalısına dikkat etmelisin
Seyahat hikâyeni kendi deneyimlerinden yararlanarak ve/veya sadece hayal gücünü kullanarak oluşturabilirsin.

Ayrıca, hayal gücünü desteklemek için, Avrupa Birliği Portalındaki birçok Avrupa ülkesine dair bilginin derlenmesiyle oluşturulan bir harita da web sitemizde yer alıyor.Hayalimdeki Yolculuk web sitesi ve yarışması, kültürlerarası diyaloğa katkıda bulunmayı amaçlayan bir proje olduğundan sunulan eserlerde dil, din-inanç, gelenek-görenek, tarih, sanat, giyim, yemek, vs. gibi kültürel unsurlar da göz önünde bulundurulmalıdır.

Yarışmaya sunduğun eser, site takipçileri ve jüri tarafından değerlendirilecek. Eserinin içeriği temel belirleyici olsa da hayalini ne kadar çok kişiye ulaştırır, hayaline destek olmalarını sağlar, aynı zamanda hayalleriyle yarışmaya katılarak gezgin olabilecek arkadaşlarını yarışmaya yönlendirirsen, o kadar çok puan kazanırsın.

Puanlarını daha da artırmak istiyorsan forumlara katılmalı, anketlerde fikirlerini paylaşmalı ve diğer gezginlerin seyahatlerini takip etmelisin.

Söylediğimiz gibi tek sınırın hayal gücün. Yarışmaya hayalindeki seyahati anlatan yazı, fotoğraf, kısa film-video ya da bunlardan bazılarını bir arada sunan bir eserle katılmalısın.

Yarışmaya katılmak için yapman gereken ilk şey siteye üye olmak. Profilini oluşturduktan sonra Hayalindeki Yolculuk yarışmasına eserinle katılabilirsin…

Puanlama Sistemi

Unutma, Avrupa Seyahati kazanmak için en güzel eseri oluşturmanın yanında, projeye ve web sitesine vereceğin aktif destek ile de şansını artırabilirsin! Ayrıca davet ettiğin ve siteye üye olan her arkadaşın da sana puan kazandırabilir.

Yarışma 15 Haziran 2011 tarihine kadar devam edecek ve katılımcılar ile site ziyaretçileri de eserlerin altındaki “beğendim” butonunu tıklayarak beğenilerini gösterebilecekler. Sunduğun eserin çok sayıda beğeni almış olması da toplam puana katkı sağlayacak.

Ön jüri bütün bu kriterleri dikkate alıp büyük jürinin en son seçimi yapacağı finale kalacak eserleri belirleyecek ve büyük ödül olan Avrupa Seyahati’ne bir adım daha yaklaşmış olacaksın.

Başvuru için tıklayınız.

www.britishcouncil.org

Önümde batmakta olan güneş


Önümde batmakta olan güneşe doğru ilerliyorum. Zihnimi bu gün yaptıklarım sarmış. Kaleme döküp huzur bulmam gerekiyor.

Akşamdan gelmiştim gaza. Askerliğim sırasında izleyemedim doğada tek başınanın bölümlerini izlemiştim. Doğanın içinde askerlik yapmama rağmen ona karşı açlığımı gidermem gerekiyordu. Kırklareli ne gelir gelmez Adım Adım oluşumunun web sitesinde bulduğum bir maraton programına başladım. Günlük 5 km lik koşulara başladım. Hafta sonu 60 dakikalık kross antrenmanı vardı. Kendimi doğaya atıp bisiklete binmeye karar verdim. Şehrin Bulgaristana doğru olan kapısından çıkıp ilk suyun ormanın içine attım kendimi. Henüz buzlar duruyordu yolun kenarında. Yalnız yavaş ve doğanın içindeydim. Doğanın içinda zamanın yavaşladığını hissediyorum. Çamurlu yollar daha zevkli geliyor. Beni yavaşlatmasını seviyorum. Dönüş yolumda güneşin batışına denk geliyorum. Pedallarımı ona doğru çeviriyorum. O alçalıyor ben hızlanıyorum. Sıcaklığı yüzümde. Sanki doğadan ayrılırken bana son şevkatini gösteriyor.

Dünya da yaşam gitgide hızlanıyor. Ulaşım için artan araçlar, haberleşme için internet,yaşamı kolaylaştırmak ve hızlandırmak için artan teknoloji tüketimi körüklüyor. Alışveriş merkezleri, yürüyen merdivenler, platformlar, artan uzaktan kumandalar, araçlar. Hayatı kolaylaştırmak için tüm bunlar yapılıyor. Sonrasında yağları eritmek için koşu bantlarında, jimnastik salonlarında geçirilen zamanlar. Zaman bu şekilde ilerledikçe evrimleşeceğiz. Ellerimiz ayaklarımız olmayacak. Ördeklere benzeyeceğiz. Bütün türler kendilerini yok ederler. Dinazorlarında sonu belki böyle oldu. "Canlı namına ne varsa yediler, sonra birbirlerini yemeye başladılar ve sonunda tek dinazor kaldı ve o o. çocuğu da açlıktan öldü." diyor Charles Bukowski.

Wikipedyadan okuyorum jeologların edindiği kapsamlı ve geniş bilimsel kanıtlara dayanarak, Dünya'nın yaşının yaklaşık 4,596 milyar yıl (4,596×109 yıl) olduğuna karar verilmiştir. Bu sayı; bilinen en eski karasal minerallerin yaşı (Batı Avustralya'nın Jack Hills bölgesinde bulunan küçük zirkonyum kristalleri) ve Güneş Sistemi'nin yaşı (meteor parçacıkları ve Ay'dan gelen örnekler üzerinde astronot ve paleontologların yaptığı radyometrik ölçümler sonucunda ortaya çıkan sonuçlar) arasında sağlanan uzlaşma ile ortaya çıkmıştır.
Zirkonyum kristalleri üzerinde yapılan radyometrik tarihlendirme dünyanın en azından 4,404 milyar yaşında olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Bunun 4 milyar yılında canlı yaşamamış. İlkel zaman olarak adandırabileceğimiz bu devrin sonlarında alg ve radilaria adı verilen canlılar ortaya çıkmışlar.

Konu nerden nerelere geldi. Birde insan ne kadardır dünya üzerinde vardı. Bu sorununda cevabını internette bulup kopyala yapıştır yapıyorum. Bakınız bilgiye ne kadar hızlı ulaşılıyor.

İnsanın evrimi, halen uzun ve derin tartışmalara yol açan bir konudur. İnsanın bir "tür" olarak "Homo sapiens" halini alıncaya dek geçirdiği evreler, hominidlerin (dik yürüyebilen hayvanların) fosil kayıtlarına göre şekillendirilmeye çalışılmıştır. Bu fosil kayıtlarına göre aşağıdaki gibi bir "insanlık tarihi" listeleyebiliriz:
Australopithecus: İlk hominid (insansı) olan bu tür, 2-3 milyon yıl öncesinin Afrika savanlarına aittir. Beyin büyüklüğü, modern insan beyninin 1/3'ü kadardı. Yüz hafifçe ileri çıkık, çenenin ucundaki çıkıntı ise yoktu. Dişlerinin şekli modern insanınkine çok benziyordu. Australopithecus robustus daha ilkel bir form idi, vücut ve beyin olarak daha az gelişmişti. Australopithecus africanus ise daha iri bir vücut yapısına sahipti (yaklaşık 160 cm boyunda ve 60 kg ağırlığında), ilkel taş aletler yapabilmişti, avcılık yapmaya başlamıştı ve çok büyük bir ihtimalle konuşma yeteneği de kazanmıştı.
Homo habilis: Alet yapabildiği ve kullanabildiği bilinen ilk hominiddir.
Homo erectus: Pekin veya Java adamlarını da içeren bu tür, 1,5 milyon yıl önce Homo habilis'den evrimleşmiştir. H. erectus ateş yakabiliyor, avcılık yapıyor ve barınaklarda yaşıyordu. Ilkel sayılan Java adamlarında yamyamlık da görülüyordu. Yaklaşık 1000 ml'lik bir beyine sahipti (modern insanda beyin yaklaşık 1375 ml'dir).
Homo sapiens: Modern insana çok büyük benzerlikler gösteren ilkel H. sapiens varyasyonları Heidelberg insanı, Swanscombe insanı, Steinheim insanı ve Weimar insanını içerir.
1. Neandertal insanı: 130 000 - 30 000 yıl önce yaşamıştır.
2. Cro-Magnon insanı: 90 000 yıl önce yaşamıştır.
Homo sapiens'e ait en eski fosiller, Almanya'daki Neander vadisinde bulunan Neandertal insanına aittir (130 000 - 30 000 yıl öncesi). Modern insan ile karşılaştırıldığında, daha geniş ve çıkık bir göğüs kafesine, daha iri bir kaş bantına, daha güçlü bir çeneye ve biraz daha büyük bir kafatasına ve beyine sahipti. Neandertal insanlarının alet yapabiliyor ve kullanabiliyor olmalarının yanısıra, ölüleri için gömü törenleri yaptıkları da bilinmektedir. Hayvan derilerini giysi olarak kullanmış, mağaralarda yaşamış ve ateşi kullanmıştı. Tamamen modern fosiller ise, günümüzden 90 000 yıl kadar önce yaşamış olan Cro-Magnon insanına aittir (Güney Fransa). Cro-Magnon ve Neandertal insanları bir arada bulunmuş olmalarına rağmen, ilginç olarak, sadece Cro-Magnon insanı modern gen havuzuna katılımda bulunabilmiş, Neandertal insanı ise modern gen havuzuna katkıda bulunamadan ortadan kalkmıştır.
Yani, kısacası, Homo sapiens sapiens türünün yaklaşık 45.000 yıldan beri dünya üzerinde var olduğunu söyleyebiliriz.

Son 50 yılda dünya nüfusu 3 katına çıkmış. Dünya daki kaynaklar hızla tükeniyor, tüketiliyor. Su kaynakları azalıyor, buzullar eriyor.

İyiye giden eğitimin artması. Dünya üzerinde her 5 çocuktan 4 ü eğitim alabiliyor.
Bu beni gelecek konusunda umutlandırıyor. Türkiye içinde durum ümit verici. Eskiye bir dönüş var. Gitgide organik tarım, permakültür sözcüklerini daha çok duymaktayız. Ülkemizde eğitime daha fazla önem verilmeli. Lesotho dünyanın en fakir ülkesi olmasına rağmen eğitime en çok yatırım yapan ülkelerden.

Bazı ülkeler durumun farkında. Ordusuzlaşan ülkeler bile var. Kosta Rika bunlardan bir tanesi.

Bazı ülkeler ekolojiye daha çok önem veriyor. Almanya da Freiburg şehrinde Kara ormanın kıyınsında yeşil şehir oluşturulmuş. Herkes güneşten yararlanıyor.

Biz neler yapabiliriz. Fikirlerimizi paylaşıp birlikte olmalıyız.
Fikirlerinizi yazın, paylaşın. Dünyamızı daha yaşanır. Ondan daha çok zevk alacağımız bir yer yapalım.

Şehirden kaçtığım bir gün güneşe doğru ilerlerken aklıma gelenleri paylaştım.
Sevgiler Saygılar

Selçuk ASLAN
Gençlik ve Doğa Gönüllüsü :)

BİR ÖPÜYORSUN AĞZIN ŞARAPLAŞIYOR


Einstein ile Tagore amca
Askerde iken nöbet dostum bir şiir okumuştu. Aç olan ruhumuza hitabetten. bir kaç kelimesi zihnimde kalmıştı. Biraz kurcaladım ve Tagore un bir şiiri çıktı ortaya. Net olarak hatırlayamasamda sevdiğim için sizlerle paylaşmak istedim.
BİR ÖPÜYORSUN AĞZIN ŞARAPLAŞIYOR
Aç kapını aç - sabahın eri girsin
Bu ıtır kokusunu kaldır yüreğimi dağlıyor
Aç kapını aç - bırak yakamı gideyim
Yeter bunca öptüğün
Bunca sarıldığın yeter
Bir öpüyorsun ağzın şaraplaşıyor
Eriyip kendimi yitiriyorum

Aç kapını aç - bırak yakamı gideyim
Geri ver beni - herşey senin olsun
Senin olsun - özgür kıl yüreğimi

birde meraklılar için Tagore amca kimdir bakmak isteyen olursa wikideki linki.

Kurtları Kuzulara Karşı Savunmak

Askerdeyken kız arkadaşımın bana yolladığı bir şiir kitabında sevdiğim şiirlerden birini yazmak istedim. Birazda bugünlerdeki paylaşımlara farklı bir soluk getirmek istedim. Tarih hep benzeri olaylarla dolu. Bazı yaşanmışları tekrar edip duruyoruz. Birileri ders alıyor. Kimileri ise çevresinde olup biteni izliyor. Ben aslında bunu tuvaletin kapısına karalamak istemiştim. Bir türlü yapacak vaktim olmadı. O yüzden buraya yazmak istedim. Nadir ziyaretçilerime sevgilerimle.
Hans Magnus Enzensberger ( Kurtları Kuzulara Karşı Savunmak )
Beni unutma mı yesin akbaba?
Ne beklersiniz çakaldan,
postunu mu atsın, ya kurttan? Kendi mi
çeksin dişlerini?
Nedir holanmadığınız
politikçi ve papalarda,
niye bakarsınız aptal aptal
yalancı ekrana=

Kim diker generalin pantolonuna
kan şeridini? Kim
parçalar iğdiş edilmiş horozu tefecinin önünde?
Teneke haçı kim takar
guruldayan karnın üstüne gururla? Kim
alır bahşişi, gümüş parayı,
sus payını? Soyulan
çok, soyan az; kim
alkışlar onları, kim
takar madalyaları, kimin
salyaları akar yalana?

Aynaya bakın: Ödlek,
gerçeğin sıkıntısına katlanamayan,
yanaşmayan öğrenmeye, düşünmeyi
kurtlara bırakan
en değerli takınız burun halkası,
hiçbir yanıltma aptal değil sizin için
en sıradan teselliler yeterli,
her şantaj insaflı olur sizin için.

Hey kuzular, kardeştir
kargalar size kıyasla:
Sizse dolandırırsınız birbirinizi
kardeşlik
kurtalara özgüdür:
Sürü halinde yaşar onlar.

Yaşasın haydutlar: Siz,
tecavüze çağrı yapıp,
boyun eğmenin çürümüş
yatağına atarsınız kendinizi
inlerken bile yalan söyler,
parçalanmak istersiniz. Siz
değiştiremezsiniz dünyayı.

Florasız Vajina:Am-erika*

Askerlik günlerimde istiklalde bir arasokakta pandora kitapçısından aldığım Şiir,Şairlere Bırakılmaz! 2009 Şiir Yıllı kitabından Osman OLMUŞ'a ait bir şiir hoşuma gitti. Kırk yılda bir merak edipte sayfama girenlerin beğenisine sunuyorum.
Florasız Vajina:Am-erika*
-Heidi!Gel bizimle ol-
ne yazsam hep bir şey eksik kalıyor ya!
cinselliği sönmüş kadınlar,lavsız yanardağ!
içlerini hiç merak etmediğim evlerin kapıları gibi!
hiç tıklatmadan geç git! ne kaybedersin ki: beis!
-hillary clint-on eastwood!-
ne desem her daim rafta duruyor:ah! arafta!
insan zehirleniyor büsbütün kahirlenicek türkü kalmayınca!
irini çıkarmak için patlatmak lazım!kir içinse salt hamam!
yetmiyor artık: ne sabun, ne de zebun! peştemalsa muaf!
-beyhude! zamanla arınacağız!-
florasız vajinadan uzak durunuz! bu: Am-erika'dır!
bir yerden verir! ve ömür boyu lüleden emdirirsiniz!..
5.nietzsche! 2009! / küçükyalı'da son günler:
Osman OLMUŞ konağa taşınacağız!..**
*meşhur rus kadınları arasında bir laf varki evlere şenlik:"her kamın apayrı bir florası vardır,karıştırmamak lazım"!
**üst kat komşularımız amerikalı!..

Osman OLMUŞ Bireylikler,Mayıs-Haziran 2009
Bir de google Osman OLMUŞ yazıp hakkında bilgilere ulaşmaya üşenenler için ekşisözlükte bulduğum kısa bilgileri ekleme gereği duydum nedense.
Osman OLMUŞ:1966 ankara doğumlu. odtü elektronik mezunu. 2 yıl odtü elektronik'te, 4 yıl da odtü felsefe'de mastere devam etti. halen özel bir şirkette çalışıyor. 20 yılı aşkın süredir yazıyor, 12 yıldır yayımlıyor. işi gereği istanbul'da yaşıyor. şiirleri; varlık, argos, gösteri, sombahar, adam sanat, edebiyat ve eleştiri, budala, şiirlik, iblis gibi dergilerde yayımlandı.
kitapları: vişneçürüğü aşklar(1991), pan flüt çetesi(1995). yayımlanmaya hazır kitap halindeki dosyaları: kasten harf(1992-1994), hayatın hepimize dokunduğu yer(1995-2000).
Not: Nette bu şekilde paylalşım yapmak doğrumu bilmiyorum yasal yada etik olmadığını düşünen varsa lütfen beni uyarsın.
 

Selçuk ASLAN

Gençlik ve Doğa Gönüllüsü / Makine Mühendisi

İletişim